AYVALIK’IN İHMAL EDİLMİŞ MİRASINI ARAŞTIRIYOR

Nilgün KAYA

Türkiye’nin en büyük tabiat parkının ev sahibi, tarihi ve dini yapılarıyla ülkenin en özgün kentlerinden olan Ayvalık’ın mimari mirasının korunması için Dr. Hasan Sercan Sağlam, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) bünyesinde ‘İhmal Edilmiş Miras: Ayvalık Kırsalının 1923 Öncesi İç İçe Geçmiş Tarımsal, Endüstriyel ve Kutsal Peyzajı’ başlıklı bir araştırma başlatıyor.

Nisan 2017’de ‘Endüstri Peyzajı’ başlığı ile UNESCO’nun geçici miras listesine giren Ayvalık’ın, koruma amaçlı imar planlarının iptal edilmesi kentte tartışmalara neden olurken, tarihi kentin, henüz bilimsel araştırması yapılmamış yapılarının, kaderine terk edilmesini önlemek adına harekete geçen Dr. Hasan Sercan Sağlam, kent için önemli bir araştırmaya imza atacak.

Şehir plancısı ve mimari koruma uzmanı Dr. Hasan Sercan Sağlam, Politecnico di Milano’da doktorasını tamamladıktan sonra geçtiğimiz iki yıl boyunca İstanbul Medipol Üniversitesi’nde çalıştı ve bu sırada Kadir Has Üniversitesi İstanbul Çalışmaları Merkezi’nde araştırmacı olarak bulundu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Murat Özgen danışmanlığındaki Adramyttetion arkeolojik kazı ve onarım çalışmaları ile yine kendisinin başkanlığında Edremit Körfezi’nde sürdürülen yüzey araştırmalarının bilimsel danışma kurulunda 2017’den bu yana heyet üyeliği yapmakta olan Dr. Sağlam, körfez genelinin Orta-Geç Bizans ve Ceneviz dönemleri ile Ayvalık sahasının Geç Osmanlı Dönemi Rum sivil mimarlık örneklerinden sorumlu. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) bünyesinde doktora sonrası araştırmacı olarak sürdüreceği çalışmasının başlığını ise ‘İhmal Edilmiş Miras: Ayvalık Kırsalının 1923 Öncesi İç İçe Geçmiş Tarımsal, Endüstriyel ve Kutsal Peyzajı’ olarak belirledi.

YAPILARDAN GERİYE KALANLARIN BÜYÜK BİR KISMININ HENÜZ İLK KEŞFİ VE MİMARİ İRDELEMESİ DAHİ YAPILMAMIŞTIR”

Ayvalık’ın özellikle zeytin endüstrisi mimari mirasıyla meşhur olduğunu ancak mimari açıdan nitelikli kentin çok az bir kısmını el alabilen modern çalışmalar ve güncel kararların yetersiz olduğuna değinen Dr. Sağlam, “Zeytin Endüstri mimarisi yüksek bacalar ve hacimli sanayi yapıları ile kent siluetinde kendisini kolayca belli etmektedir. İlçe merkezine ek olarak yakın çevresindeki birçok mahalle, büyük oranda zarar görmemiş ve mimari açıdan nitelikli yerleşim merkezlerine sahiptir. Bu yerleşimler Batı Anadolu’daki 19-20. yüzyıl sivil mimarlık örneklerinin en iyi örneklerini ve homojen komşuluk birimlerini barındırmaktadır. Kırsal kesimdeki manastırlar ve kiliseler yörede dikkat çeken diğer anıt eserler olup bunlardan bazılarına mübadele sonrasında cami olarak yeniden işlev kazandırılmıştır. Geç Osmanlı Dönemi itibariyle Ayvalık nüfusunun neredeyse tamamı Rumlardan oluşmaktaydı. Kurtuluş Savaşı sonrasındaki mübadele sonucu kentin demografik yapısı tamamen değişmiş ve bu hadise de Ayvalık için önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Ayvalık’ın son yüzyılı yalnızca sosyal değil mimari açıdan da bu mübadeleden bir hayli etkilenmiştir. Ayvalık’ta mevcut yapılaşmış çevrenin önemli bir bölümü tekrardan kullanılmaya başlanarak ikinci bir yaşama kavuşmuş ve bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan eski Osmanlı topraklarından gelen Türk mübadillere hizmet etmeye başlamıştır. Diğer yandan mimari mirasın belli bir kısmı ise bir daha hiç kullanılmamış ve ihmal edilerek zamanla harabeye dönmüştür. Resmi verilere göre Ayvalık ilçe sınırları içerisinde günümüzde yaklaşık 2000 kadar tescilli bina bulunmaktadır. Ayvalık ilçe merkezi yanında Sefa Çamlık, Küçükköy, Cunda ve Altınova mahalleleri kentsel sit alanıdır. Sarımsaklı ve Hakkıbey yarımadaları ile Ayvalık Adaları’nın önemli bir bölümü ise tabiat parkı statüsündedir. Ayvalık’ın mimari mirası hakkında birçok bilimsel araştırma yapılmış olup bahis konusu yerleşim merkezleri ve civar kesimlerdeki manastırlar etraflıca ele alınmıştır. Son olarak Ayvalık, zeytincilik bazlı endüstriyel peyzajıyla 2017’de UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne alınmaya hak kazanmıştır ve bu karar da yöreye olan ilgiyi artırmıştır. Kalıcı listeye girmeye yönelik çalışmalar o günden bu yana devam etmektedir. Buna karşın bahis konusu 2000 kadar tescilli yapı, yerleşim merkezleri haricindeki bölgelerde yalnızca 7 manastır, 3 şapel ve 12 yel değirmenini kapsamaktadır. Ayvalık’ın kutsal peyzajı ele alınırsa bir grup 19. yüzyıl sonu – 20. yüzyıl başı yazılı kaynaklarından, adalarda ve kırsal kesimlerde 10 manastır ve 60’ın üzerinde şapel bulunduğu anlaşılmaktadır. Tarihçeleriyle beraber detaylı yer tarifleri yapılmış bu yapılardan geriye kalanların büyük bir kısmının henüz ilk keşfi ve mimari irdelemesi dahi yapılmamıştır. Bu yüzden de modern çalışmalar ve güncel koruma kararları bu anıtların çok az bir kısmını ele alabilmiştir.” dedi.

YAPILARIN, TARİHİ, MİMARİ VE COĞRAFİ YÖNLERİYLE ÇALIŞILARAK BİRBİRİYLE İLİŞKİLENDİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR”

Ayvalık’ın mimari mirasının ihmal edildiğini kaydeden Dr. Sağlam, “Yine Ayvalık’a dair birincil kaynaklara göre yörede 30’un üzerinde yel değirmeni bulunmaktaydı. Bu yapıların büyük bölümü tamamen ihmal edilmiş olup hakkında kayda değer hiçbir çalışma yapılmamıştır. Uzak tepelerde bu yel değirmenlerinden geriye kalanlar hala sessizce yatmaktadır. Ayvalık’ın mübadele öncesi döneminden kaynaklar, bu yel değirmenlerinin mimarlık tarihi ile artık unutulmuş buğday tarımı ve un endüstrisine ışık tutmaktadır. Yel değirmenleri aslında bölgenin en eski endüstriyel peyzajını teşkil etmekteydi. Örneğin 20. yüzyıl başlarında Ayvalık’ta yayınlanmış olan Aiolikos Astir dergisinin Ekim 1911 tarihli bir sayısında bulunan ve yel değirmenlerine atfedilmiş bir köşe yazısının ilk paragrafında Ayvalıklı yazar söze şöyle başlamaktadır: “Kentimizin tarihi kıymet taşıyan belki de tek harabelerinin önündeyim…” Bunun yanında günümüzde atıl durumdaki Ayvalık Adaları’nın neredeyse tamamı tarım, hayvancılık ve tuzla maksadıyla kullanılmaktaydı. Büyük oranda terk edilmiş bu faaliyetlerin karakteristik izleri hala mevcuttur. Dolayısıyla modern araştırmaların neredeyse hiç değinmediği, koruma kararlarının ise ihmal ettiği bu yapıların tarihi, mimari ve coğrafi yönleriyle çalışılarak birbiriyle ilişkilendirilmesi gerekmektedir.”

AYVALIK YÖRESİNİN MİMARİ MİRASI OLDUKÇA DAR BİR BAKIŞ AÇISI İLE YERLEŞİM MERKEZLERİ VE MANASTIRLARA İNDİRGENMİŞ”

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi için yapılan çalışmaların yalnızca zeytinciliğe odaklanmasını ‘oldukça seçici ve ihmalkar’ bir yaklaşım olarak ifade eden Dr. Sağlam, “Bu süreç kırsal kesimlerde bulunan ve günümüzde ciddi tehdit altındaki kültür mirasını adeta kaderine terk etmiştir. Adalar ve zeytinlikler doğal çevre statüsünde çok kabaca ele alınmasına karşın buralarda yer alan kültür mirasına yönelik hiçbir envanter çalışması yapılmamıştır. Bu yüzden de çok net bir şekilde söylenebilir ki ne bilimsel araştırmalar, ne de ulusal düzeydeki koruma çalışmaları bu çok katmanlı kırsal kültür mirasını göz önünde bulundurmamıştır. Dahası, uluslararası ölçekteki koruma çalışmalarında bile bu taraflı tutum ısrarla sürdürülmektedir. Bahis konusu yapılar yalnızca doğa etkisi değil en başta definecilik kaynaklı tahribatlar karşısında tamamen savunmasız bırakılmıştır. Netice olarak Ayvalık yöresinin mimari mirası oldukça dar bir bakış açısı ile yalnızca yerleşim merkezlerine ve manastırlara indirgenmiş, bunları kuşatan geniş ve kendi içinde oldukça kimlikli bölgeler ise çok yüzeysel bir yaklaşımla “doğal çevre” olarak geçiştirilmiştir. Haliyle bu genel kanının aksine, bahis konusu yok sayılan anıtların akıbetinin ve mevcut durumunun mutlaka izi sürülmelidir. Uçsuz bucaksız zeytinlikler, uzak adalar ve ıssız tepeler aslında unutulmuş birçok eşsiz anıta ev sahipliği yapmaktadır. Bu anıtlar bir zamanlar bir bütünlük teşkil etmekte ve Ayvalık’ı kuşatan peyzajın köşe taşlarını oluşturmaktaydı. İşte bu eserleri bulmak, tanımlamak ve bir araya getirmek maksadıyla bu yıl Koç Üniversitesi ANAMED’de araştırmalarımı sürdürmekteyim. Çalışmamdan hareketle Ayvalık’ta kentsel sit dışı alanlardaki tescilli yapı envanterinin ciddi düzeydeki eksikliği aşikardır fakat kentsel sit içerisindeki alanlarda bile kritik düzeyde yetersizlikler vardır. Örneğin kentsel sit içerisinde yer alan iki kilise ve bir şapel kalıntısı tescilsizdir. Ayvalık’taki Türk döneminin en karakteristik izlerinden, tescilli anıt eser olmanın yanında yerinde sapasağlam duran mübadil hamamı bir proje uğruna 2018’de apar topar yıkıldı. Bu vahim konuda hala somut bir adım atılmadı. UNESCO çalışmaları kapsamında belirlenen yönetim alanında bulunan yel değirmeni kalıntıları Ayvalık’ın endüstriyel tarihinin en eski ve eşsiz örneklerinden olmasına karşın ihmal edilmiştir. Dahası, Cunda haricinde üzerinde zeytincilik yapılan tek ada olan, her nasılsa tabiat parkına dahil edilmemiş Çiçek Adası ile yine zeytincilik için elzem tuzlalar ve bunlarla ilintili tuz yapıları UNESCO çalışmalarında yok sayılmıştır. Kağıt üzerinde tescilli tuz deposunun (Tuz Han) yerinde bugün yeller esmektedir. Yöredeki yaşanmışlığın bir diğer yansıması olan ve kırsalda tarım faaliyetleriyle uğraşmış insanlara hizmet etmiş şapellerin içler acısı durumu da ortadadır. Bölgenin endüstriyel peyzajı tüm bunlarla bir bütündür.”

ARAŞTIRMACILAR NASIL GÖZDEN KAÇIRMIŞLAR, AYVALIK BELEDİYESİ NİYE SAHİP ÇIKMAMIŞ?”

Ayvalık üzerine araştırmalar yapmış akademisyenler bunları nasıl gözden kaçırmışlar? Dahası, Ayvalık Belediyesi bu yapılara niçin sahip çıkmamaktadır?” sorularını yönelten Dr. Sağlam, “Kırsal kesimlerde bulunan tescilsiz, tehdit altındaki manastır ve şapellere ilişkin, tavsiye niteliğinde olmasına karşın gerekli tüm verilere sahip bir ön raporu, Ayvalık Karadiken Dergisi’nin girişimiyle 2018’de belediyeyle ve kaymakamlıkla bizzat paylaşmıştım fakat aradan geçen sürede gerekli girişimlerde bulunulmadığı gibi tespit edebildiğimiz kadarıyla en az üç şapel, gün be gün gözümüzün önünde defineci terörüne kurban gitti. Oysa ülkemizdeki kültür mirasının istisnasız en büyük düşmanı olan definecilerin iyice zıvanadan çıktığı bu dönemde daha erken ve sağduyulu davranılarak bu yapılar korunabilirdi. Ayvalık’ın turizm potansiyelini geliştirip çeşitlendirerek, sürdürülebilir bir kalkınma ile yerel halkın da bundan haklı olarak istifade edebilmesi adına, aslında birer kültür durağı niteliğindeki tüm bu anıtlar eşsiz fırsattı fakat hala çok geç değil. 19-20. yüzyıl eserleri yanında yüzey araştırmalarımız kapsamında adalarda tespit ettiğimiz arkeolojik yönden oldukça yüksek potansiyele sahip ve bu bağlamda Ayvalık’ın daha eski tarihine ışık tutan alanlara da gerekli koruma kararları ile sahip çıkılmalıdır. Endüstri mirasına alternatif olarak Mardin, Safranbolu ve Odunpazarı örneklerindeki gibi Ayvalık’taki karakteristik konut dokusunun UNESCO çalışmalarına konu edilebileceğine yönelik, araştırmalarımdan haberdar Ayvalık AR-GE Derneği’nin daveti üzerine, 28 Ağustos 2015’te Türkan Saylan Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen Ayvalık Belediyesi organizasyonu UNESCO arayış toplantısında bir sunum yapmıştım. Lakin UNESCO başvuru dosyasında tema olarak tercih edilen ‘endüstri peyzajı’ üst başlığında değil, spesifik olarak zeytin bazlı endüstri peyzajı kapsamında dahi bugün çok ciddi eksikliğin bulunduğu aşikardır. Bu hususta 10 Temmuz 2019’da Boğaziçi Otel’de düzenlenen bir diğer UNESCO toplantısında konuşma yaptım fakat bilimsel tespitlere dayanan argümanlarım dikkate alınmadı. Toplantının ardından iletişime geçip ilgi gösteren Bizim Ayvalık Dergisi sayesinde sözlerimi Ayvalık halkına duyurma fırsatı buldum. Ayrıca iki bilimsel sempozyumda ve son olarak Ayvalık Kültür Sanat Derneği’nde yine bu konulara dair sunumlar gerçekleştirdim. Yerleşim merkezlerindeki kültür mirasını emin ellerde farz edip kırsaldaki envanteri zenginleştirmeyi hedeflerken tüm bunların üzerine bir de Ayvalık’ta Koruma Amaçlı İmar Planı (KAİP) iptal edildi. Dilerim ki hem yeni KAİP sürecinde, hem de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne yönelik güncel çalışmalarda, yükleniciler gerekli bilimsel özen ve hassasiyeti gösterirler. Ayvalık, kendisine dayatılandan çok daha fazla ve zengin bir kültür mirasına sahip olup buna en başta Ayvalıklılar sahip çıkmalıdır. Unutulmamalıdır ki korumanın ilk adımı bilmektir. Doğma büyüme bir Burhaniyeli olarak çocukluğumun geçtiği ve memleketimden farksız Ayvalık için hep birlikte bir şeyler yapmalıyız.“ dedi.