AYVALIK’IN KEŞFE DEĞER DİĞER YÜZÜ;AYVALIK ŞİVESİ

Fotoğraf: Nilgün Kaya arşiv

Nilgün KAYA

Balıkesir’in doğal güzellikleri ve tarihi birikimi ile Anadolu’nun en özellikli ilçeleri arasında yer alan Ayvalık’ın keşfe değer bir diğer yüzü de, yöresel ağzı ya da Ayvalık şivesi. Ayvalık’ta yaşayanların hala kullandığı, ‘Ayvalık’ın az bilinen dili’ kentin mübadele ile şekillenen yaşamını da günümüze taşıyor. Ayvalık sokaklarında hala konuşulan ‘Ayvalıkça’, duyanlarda hafif tebessüme neden oluyor. Ayvalık’ın kültürel zenginliğinin bir parçası ve bu nedenle kıymetli olan şive, gerek söyleniş biçimi gerekse bazı kelimeleriyle Rumca ile büyük benzerlik taşıyor. Bu şiveyi kullanan Ayvalıklılar, güne ‘Merabayin’ (merhaba) diyerek başlıyor. Yeni tanıştığı kişinin nerede oturduğunu ‘Nerede durursun?’, ailesini ‘Kimlerdensin?’ diyerek soruyor. Kişiyi, ‘ge bura- bak bura’ diyerek çağırırken, ‘alkışım olsun’ diyerek teşekkür ediyor. ‘Aninem’ (amanın) diyerek tepki gösteriyor. Çocuklara, ‘Ah çocuğumu evladımı’ diye sesleniyor. Suya ‘sucağız’, testiye ‘kumnili’, üzüntüye ‘üzgüntü’ küreğe ‘faraş’, acıktım yerine ‘içim kıyıldı’ deniyor. Başka zaman yerine ‘sahi zaman’, seslenmek yerine ‘tınmak’, rahatsız etmek yerine ‘salerlik yapma’, ufak-küçük yerine ‘şimbil’,  deprem yerine ‘zelzele’, tadı bozuk yerine ‘marık’, ziyan etme yerine ‘zebil etme’, güzel yerine ‘palüze’ çok sık kullanılan kelimeler olarak dikkat çekiyor. ‘ŞİVEMİZ UNUTULMASIN’

Ayvalık’ın köklü ailelerinden birine mensup turizmci Hasan Güzey, “Ayvalık’ta doğup büyüdüm. Ayvalık’ta yaşıyorum ve Ayvalık’ta öleceğim inşallah. Ayvalıklıların birbirine sorduğu şekilde kendimi tanıtayım. ‘Kimlerdensin?’ denildiğinde, Celil ağanın torunuyum. Ayvalık’ın köklü ailelerinden biridir ben de onların üçüncü kuşak torunuyum. Şivemiz lehçemiz Ayvalık’ımız unutulmasın” dedi. ‘TUHAFIMIZA GİDİYORDU AMA AĞZIMIZ ALIŞINCA BİZ DE KONUŞTUK’

Mübadil torunu olduğunu söyleyen Hikmet Zorlu ise, “Babam Midilli’den gelme, annem Selanik muhaciri. Konuşmalarda bazı kelimeler tuhafımıza gidiyordu. Nenem ‘setreyi getir’ diyordu. Setre, babamın ceketi. Büyük varile ‘lanca’ deniliyor. Kuzine yerine ‘maşinga’, kürek yerine ‘faraş’ deniliyor. ‘Nasılsın’ denildiğinde cevaben ‘tururum kızım diyordu’ babam. Anne tarafım daha başka kibardı ama hepsinin güzel kelimeleri oldu. Zelzele deniyordu depreme. Horoza ‘foroz’ diyorlardı. Beceremiyorlardı, dil sürçmesi oluyordu. Mesela geç kaldın diyeceğine, ‘Nerde kaldın viri’ deniyordu. Tuhafımıza gidiyordu ama ağzımız alışıyordu, konuşuyorduk bu kelimeleri” diye konuştu. ‘BİZ DE AĞAÇÇIKLAR, KUŞÇAĞIZLAR’

Sanatçı Rasim Öztekin’in Ayvalık’ta ev aldığı sırada yaşadıklarını anlatan Midilli Sarlıcalı’dan gelen mübadil çocuğu Çetin İşten, “Marangoza pencere yapmasını söylediğinde, ‘Şuracığa mı kolay, şuracığa da bir kapıcık yapayım sana’ dediğinde şaşırmış. Kahveye iner çay içmeye. Kahveci der; ‘içersin bir çaycağız.’ Meğer Ayvalık’ın şivesi buymuş. Biz de ağaççağızlar, kuşçagızlar, evlatçıklar, her şey minyatürize edilmiş. Konuşmamız, özümüz bu şekilde” dedi. Esnaf Refik Sal ise, “Ayvalık’ta doğdum büyüdüm. Giritli bir ailenin çocuğuyum. Göreneklerimizde, örflerimizde Girit kökenli olduğumuz için bazı kelimelerde Türkçe’ye çevrildiğinde ilaveler oluyor. Mesela, kapıcık pencerecik. Çoğu kelimenin sonunda cık ve cikler oluyor. Bazı cümleler devrik oluyor” dedi.