SABİH KANADOĞLU, “GETİRİLMEK İSTENEN UCUBE BİR SİSTEMDİR”

Nilgün KAYA

Ayvalık Belediyesi ile ömrünü Türkiye’de zeytin yetiştiriciliğine vakfetmiş Muhip Özyiğit’in kızı olan Bilon Özyiğit Gürayman işbirliğinde gerçekleştirilen ‘Ayvalık’tan yetişenler’ başlıklı söyleşi dizisi, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile başladı.

Ayvalık Muhip Özyiğit Kültür ve Sanat Merkezi’nde 19 Haziran Salı günü saat 17.30’da başlayan söyleşiye aralarında Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi dinleyici olarak katıldı.

“SABİH KANADOĞLU, TÜRKİYE’NİN HUKUKUNU KORUMAK İÇİN İNSANÜSTÜ GAYRET GÖSTERDİ”

Ayvalık’tan Yetişenler’ söyleşilerinin Ayvalık’ı sevenlerin bir gönül projesi olduğunu ifade eden Bilon Gürayman, “Ben doğma büyüme Ayvalıklıyım ve geçen sene fark ettim ki birçok kıymetli insanımızı kimse tanımıyor. Aklıma böyle bir proje geldi ve kır kahvesinde ilk Sabih Kanadoğlu’na bahsettim. Kendisi bütün Türkiye’nin kalbinde olan bir hukukçumuz. En büyük özelliği, emekli olduktan sonra köşesine çekilmeyip, Türkiye’nin en zor zamanlarında büyük bir cesaretle fikirlerini söyledi,  uyarılarını yaptı, yazılarını yazdı ve Türkiye’nin hukukunu korumak için insanüstü gayret gösterdi. Benim için en kıymetli özelliği budur. Hukuk her zaman lazımdır ve Sabih Bey bunun ispatıdır. Kendisi ile ilk önce Ayvalıklı olduğu için gurur duyuyorum ama bütün söylediklerinden dolayı çok saygı duyuyorum” dedi.

“AYVALIK, ÇAĞDAŞ VE MEDENİ BİR ŞEHİR OLDUĞU İÇİN ÇOK DEĞERLİ İNSANLAR YETİŞTİ, HALA YETİŞİYOR”

Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Bilon Hanım, heyecanı bitmeyen, tükenmeyen ve çevresine heyecan, enerji veren biri. Müthiş. Bundan 6 ay önce beni aradı ben de gittim, projesini anlattı destek verir misiniz dedi.  Müthiş bir çalışma. Desteğimiz sonsuz dedik. Hakikaten çok önemli insanlar yetişti Ayvalık’tan, hala yetişiyor. Ayvalık çağdaş ve medeni bir şehir olduğu için çok değerli insanlar yetişiyor. Bu çok önemli. Bilon Hanıma teşekkür ediyorum. Babasından aldığı eli devam ettiriyor. Bugün ilk konuşmacımızı değerli abimiz Sabih Bey. Çok değerli büyüğümüz Sabih Kanadoğlu, Ayvalık’ın çok önemli değerlerinden. Türkiye’nin en büyük sıkıntısından bahsedecek.  Ayvalık’ta bu konuşmalar kitap haline getirilip yayınlanacak ama İnce İnce Türkiye’de bir şeyler değişmeye başladı. Türkiye yine rayına oturacak. Tamam diyeceğiz. Herkesin ihtiyacı var birbirimizi kucaklamaya ve Muharrem İnce de  müthiş bir şekilde halkı kucakladı. 1970’lerde Ecevit’in enerjisini yakaladı. Bizleri de arkasından zevkle ve hırsla sürüklüyor” dedi.

Ayvalık’ tan yetişenler arasında sayılmanın kendisi için büyük bir ödül olduğunu ifade eden Sabih Kanadoğlu, Ayvalık üzerine bilgi vererek söyleşiye başladı.

“AYVALIK’TA YETİŞENLER DEĞİL, AYVALIK’IN YETİŞTİRDİĞİ DENİLMELİ”

Ayvalık’tan yetişenler değil Ayvalık’ın yetiştirdikleri denilmesini isteyen Kanadoğlu, “Çünkü yetişmede Ayvalık’ın çok büyük rolü var. Ayvalık iki yönüyle fevkalade önemli. Birincisi herhalde özgürlüğün bağımsızlığın, işgale karşı koymanın ve tüm ordusunun ilk defa işgale karşı çıktığı yerdir. Biz kendimizi bildiğimiz andan itibaren özürlüğün ve bağımsızlığın yaratıldığı yerde olmanın ve o özgürlüğün özelliklerini öğrenerek yetiştik. İstiklal savaşının ilk kurşununu herkesin bildiği gibi 15 Mayıs’ta İzmir’de Hasan Tahsin tarafından atılmadı, İlk kurşun dört yolda 19 Aralık 1918’de işgale gelen Fransızlara karşı Karaköse köyünde Kara Mehmet namıyla mağruru bir kahraman tarafından atıldı. İlk kurşun o kurşundur. Ordunun attığı ilk kurşun ise Ayvalık’ta atıldı. Karamehmet’in, Hasan Tahsin’in, Ödemiş’in ve 172.’nci Alay Komutanı Ali Çetinkaya ve o gün şehit olan üsteğmen Fehmi bey ve diğer şehitlerin huzurunda saygı ile eğiliyorum. Ayvalık’ın tarihini çok eskilere götürmek mümkün değil,  bilinen bir şey var. 1770’te Çeşme’de Osmanlı Donanması Ruslar tarafından batırıldıktan sonra o donanmanın komutanlarından biri olan Cezayirli Hasan Paşa yaralı olarak Ayvalık’a gelir ve bir papazın evinde konuk olur. Papaz bunu misafir eder, iyi eder ve uğurlar. Cezayirli Hasan Paşa zaman içinde sadrazam olunca papaz İkonomo,  İstanbul’a gider ve Ayvalık’ın özerklik belgesi ile döner. Ayvalık özerk bir kent ama bir Rum kenti olarak ortaya çıkar. 1891’de Ayvalık’ta yapılmış bir sayımda 21 bin 666 kişinin yaşadığı tespit edilir. Bu nüfusun 180’i Türk’tür, geri kalanı Rum’dur. 15 Eylül’de Türk Ordusu işgali sona erdirdiği zaman Türk sayısı 165’tir. Yani Türk ordusu Ayvalık’ı geri aldığı zaman Ayvalık terk edilmiş, meskun bir şehirdir. Tabii bu modern şehri ki o tarihe kadar 7 konsolosluğu, liseleri,  fabrikaları, tabakhaneleri olan çağdaş şehir nasıl iskan edilecektir? İşte bu iskan sorunu Lozan’da 24 Temmuz 1923’te imzalanan bir anlaşma ile bir takas yapılarak mübadele adı verilen değişimle Girit’ten, Midilli’den ve Rumeli’den gelenler yerleştirilmiştir. Balkan harbinden göçenler de kendilerini muhacir sıfatıyla kendileri i buraya yerleştirmişlerdir. Üç ayrı kültürün getirdiği gruplar büyük bir anlaşmayla, sevgiyle, toleransla o ait oldukları kimlikleri bir üst kimlikle, Türk kimliği ile birleştiriyor ve burada kardeşçe yaşamanın güzelliğini ortaya koyuyor. Atatürk’ün ulus devlet dediği burada ortaya çıkıyor” dedi.

“AYVALIKLI OLMAK, AYVALIK’TA DOĞMAKTAN DEĞİL AYVALIK’I SEVMEKTEN KAYNAKLANIYOR”

Ayvalık’ta doğmadığını, 6 aylıkken ilçeye getirildiğini belirten Kanadoğlu,” Bizim babalarımızın Ayvalıklı olması, Ayvalık’ta doğmaktan değil, çünkü hiçbirimizin babası Ayvalık’ta doğmamıştı ama hepsi Ayvalıklıydı. Ayvalık’ı seven ve kendisini Ayvalıklı kabul eden herkes Ayvalıklıdır ve Ayvalıklı olmak bir ayrıcalıktır. Ben de kendimi Ayvalıklı olarak gördüm, bildim. Öyle geldim ve öyle gidiyorum” dedi.

“BİZİ YETİŞTİREN AYVALIKTIR”

Ayvalık’taki eğitim sürecini, okulunu, yaşadıklarını anlatan Kanadoğlu, “Bizi yetiştiren Ayvalık’tır. Hem eğitim ve öğretimi ile hem de örnek olduğu bireysel olarak bir yurttaş olmayı bize öğretti. Biz burada biat etmeyi değil, kendi onurunu korumayı bilen bir yurttaş olarak yetiştik. Biz her şeyden önce belirli bir şekilde sevgi ve saygıyı bir kenara bırakarak kindar gibi yetiştirilmedik, sevgi üzerine yetiştirildik. Zaten Ayvalık dediğimiz zaman sevgi sözü buradan gelir. Sadece rakı balık değil Ayvalık her şeyden önce sevginin, anlayışın, uzlaşmanın yeridir. Bizi yetiştirenler böyle yetiştirdiler, bizi gerçek bir yurttaş olarak, ülkenin her türlü derdine koşabilecek biçimde yetiştirdiler. Onun için biz her şeyden önce Ayvalık’a bu yüzden borçluyuz. Ayvalık’a olan sevgimiz, bağlılığımız bunun için” dedi.

“OLMAYAN BİR HUKUK’TAN NASIL BAHSEDECEĞİMİ BİLMİYORUM”

Türkiye’nin kaderi olan bir seçime gidilirken demokrasiden değil sadece kalıp hukuktan bahsedilirse öğretilenlere ihanet edilmiş olacağını söyleyen Kanadoğlu, “Olmayan bir hukuktan nasıl bahsedeceğimi bilmiyorum. Hukuk her şeyden önce demokratik ülkede geçerli bir kavramdır. Eğer o ülkede demokrasi yoksa hukuk zaten yoktur. Hukuk elbette ki demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biridir ama tavuk yumurta misali gibi hukuk yoksa demokrasi yoktur, demokrasi yoksa hukuk yoktur rahatlıkla söylenebilir. Hukuka varabilmek için önce demokrasi üzerinde düşünelim. Demokrasi eski Yunandan kalma bir söz” dedi.

“YASALAR HEM ÇAĞDAŞ OLACAK HEM DE UYGULANACAKTIR”

Demokrasinin en az kötü rejim olduğunu ifade eden Kanadoğlu, “İnsan onuruna en yakışan rejimde odur. Peki, bir rejimi insan onuruna yakışır hale getiren nedir? Demokrasinin kurallar rejimi olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. İnsanın temel hak ve özgürlükleri vardır. Eğer o rejimin içerisinde bunlar varsa o insana layık bir rejim haline gelir. Bu temel unsurların başında kuvvetler ayrılığı vardır. Kuvvetler ayrılığı varsa orada belirli bir şekilde özgürlükten bahsetmek mümkün olur. Eğer yasama, yürütme ve yargının ayrılığı yoksa tek elde, tek kişide toplanmışsa bu demokrasi değil, tek adam dikta rejimidir. Şimdi Anayasamıza bakarsanız yargı bağımsızdır neye göre Anayasaya göre yani kâğıt üzerinde. Aynı şekilde bakarsak basın özgürdür. Sansür edilemez. Öyle midir? Hayır değil. O halde hem yasalar çağdaş, uygar olacak hem de uygulanacaktır. Uygulanmayan hükümlerin yazılı biçimde kağıtta kalmasının hiçbir anlam taşımadığı ortadadır. Laik bir devlet olmalıdır çünkü laikliğin olmadığı yerde demokrasi olmaz. Bu da yetmez, ulus devlet olmalıdır. 80 milyonun temsilcisi olacağım diyen ses ne Alevi ne Sünni bakacağım ayırt etmeden hepsinin Cumhurbaşkanı olacağım’ demesine iten neden budur. Ulus devlet, bir üst kimlik ki Türk vatandaşlığıdır. Bunun altında elbette etnik ve dinsel kişilikler yer alacaktır ama üst kimlik Türklük, Türk vatandaşlığı olacaktır. Bunlarla demokrasinin olmazsa olmaz koşullarını saymış olursunuz. Bize getirilmek istenen ve adına Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen sistem bir ucubedir. Bu herhalde ben icat ettim demeyle bulunabilecek, kabul ettirilebilecek bir olaydır. Bu doğrudan doğruya başkanlık adını verirsek oy alamayız düşüncesiyle, halka yedirebilmek adına değiştirilen bir başkanlık sistemi bu hale getirilmiştir.  Bu bir patronluğun başkanlık sistemidir. Patron tek adamdır” dedi.

“KUVVETLER AYRILIĞI YOKSA ÖZGÜRLÜK HAVASI ESMEZ”
Türkiye’ ye getirilen sistemin Amerika’daki gibi bir başkanlık sistemi olmadığını söyleyen Kanadoğlu, “Kuvvetler ayrılığı yoksa ne başkanlık sistemi ne yarı başkanlık sistemi ne de parlamento sisteminde istenilen sonuç alınamaz, özgürlük havası esmez. Kuvvetler ayrılığını kaldırırsanız hepsini tek elde toplarsınız. Sevimsiz rejim ortaya çıkar. O sevimsiz rejimin adını ne isterseniz koyun. Amerika’da ki sistem parti sultasının olmadığı sistemdir. Amerika’daki hiç kimse o partinin başkanının adını bilmez, bilmesine gerek yoktur. Amerikan başkanı senato seçimlerinde kimlerin aday olacağını tespit edemez. Başkanın aldığı tayinler senato onaylamazsa yürürlüğe girmez” dedi.

“REJİM SOYSUZ BİR HALE ANCAK BÖYLE GETİRİLEBİLİR”
Türkiye’de bağımsız ve tarafsız bir yargıdan bahsetme olanağı olmadığını söyleyen Kanadoğlu, “bu yargının özellikle toplumsal olaylarda kimin yanında olduğunu bilmek mümkün değildir. Anayasa mahkemesinin üç üyesi, yüksek seçim kurulunun üç üyesi tutuklandı. FETÖ ’ye katıldıkları için. 140 Yargıtay üyesi tutuklu. 4 bin küsur hâkim meslekten ihraç edildi. Rakamlar çok büyük. Biz bu hale nasıl geldik? Her şey 10 Ekim 2010 günü yapılan halk oylamasında başladı. O halk oylaması, o Anayasa değişikliği bizi bugüne getirdi. O tarihte FETÖ örgütünün başkanı olan kişi, ‘gideceksiniz mezarlardakilere oy verdireceksiniz’ dedi ve FETÖ iktidarla el birliği içinde halk oylamasında yüzde 48-51 oranında hükümet kabul edildi. İlk olarak Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu değiştirildi, getirilen yeni kurul Yargıtay’a evvela 160 sonra 125 atama yaptı. Anayasa mahkemesinin oluşumunu değiştirdi. Danıştay’ı aynı biçimde değiştirdi ve yargı FETÖ’cülere teslim edildi.  Acaba son halk oylaması ile Anayasa değişikliklerinin neden ikisi hemen 16 Nisan 2016’da uygulamaya kondu da diğer maddeler niye bu seçim sonrasına kaldı?  O halk oylaması ile kabul edilen hani mühürsüz oyların sayılması sonucu ortaya konulan netice ile Anayasa değişikliği yapıldı. Birincisi HSYK yeni oluşumu derhal faaliyete geçirildi diğeri partili Cumhurbaşkanı yürürlüğe girdi. Tarafsızlığı konusunda namusu üzerine yardım eden bir Cumhurbaşkanı neden partili bir Cumhurbaşkanı oldu, hatta partili bir Başkomutan oldu? Böyle  bir sistemle ne olacağını düşünmek zor değil.  Değiştirilmiş olan kurul KHK’ların yapılmasında etkili oldu. İhraç edilenlerin yerine hakim alınması sağlandı ve o hale geldi ki iş artık çok rahat bir şekilde rakibini yeren Cumhurbaşkanını alkışlayan bir paşa görebilirsiniz, canı sıkıldığı için muhalif partinin adayı aleyhine tweet atan yüksek savcı görebilirsiniz. Belirli partideki kişilerin birdenbire hakim olduğunu görürsünüz. Yani rejim soysuz bir hale ancak böyle getirilebilir” dedi.

“BU SİSTEM KİMİN ELİNDE OLURSA OLSUN KÖTÜYE GÖTÜRÜR”

Adalet yok ama bakanı var durumu yaşandığını söyleyen Kanadoğlu, ” Umutsuzluğa kapılmadan, bıkmışlığa, sıkıntıya, usanca güvenerek çünkü içimizde artık yeter ve tamam dediğimiz günleri yaşıyoruz. İnsan onuruna yakışan bir sistemi kabul edelim çünkü bu sistem kimin elinde olursa olsun kötüye götürür, kimi getirip oraya oturtsanız demokratik bir sistem uygulanamaz çünkü bu ucube bir sistem. Parlamenter rejime dönülür kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanır ve laik sistem kabul ediliri dinin siyasete alet edilmesi engellenirse daha müreffeh bir sistem içinde rahat ederiz, insan onuruna uygun bir hayat süreriz” dedi.

“SEÇİM HİLESİ DEDİĞİMİZ OLAY SANDIK ÖNCESİ BAŞLIYOR”

Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının seçime yeterli ilgi göstermemesini anlayamadığını belirten Kanadoğlu, “Türk vatandaşı ülkesiyle ilgisini orada yaşarken kesiyorsa bu da çok kötü bir olay. Sadece gönül bağının, kan bağının getirdiği bir ilgi ama sıkıntıyı çekecek ya da rahat edecek biziz.  Dünyanın en büyük hilesini yapın bir yere kadar yaparsınız.
Sandıkta seçim başlamaz, sandığa sahip çıkmamız gerek ama seçim hilesi daha önce başlıyor. Seçime giderken seçim güvenliği olmadan gidiyoruz bunu bilin. İş 2008 yılında tezgâhlandı ve maalesef CHP buna sessiz kaldı. Adrese dayalı kayıt sistemi  doğrudan doğruya seçmen kütüklerinin İç İşleri Bakanlığına bağlı bir müdürlüğün eline bırakıldı. Onların hazırladığı adrese dayalı kayıt sistemi Yüksek Seçim kurulunun elinden seçmen kütüğü hazırlama yetkisini aldı ve seçmen kütüklerinin iktidarın istediği gibi hazırlanması sonucunu doğurdu. Bu yetmedi seçim sonuçları Adalet Bakanlığına bağlı UYAP sistemi ile yapılacak. Hile yapılırsa buralarda yapılır. Amerika’dan kovulmuş,  Yunanistan’a alınmayan seç-sis sistemi getirildi. Yani ne kadar yapılacak kötülük varsa bunların yapılabileceğini bilerek gitmek lazım. Bir siyasi parti liderinin başlamadan bitirelim demesinin altında yatan neden budur. Ama ne yapsak sandıktan bunlar çıkar diye düşünmeyin” dedi.

Özgürlüğün, Atatürk’ün, çağdaşlık ve uygarlığın yanında olduğunu söyleyen Kanadoğlu, hiç umutsuzluğa kapılmayalım biz bu işi başaracağız. İkinci üçüncü sınıf ülke değil çağdaş ülkelerin başına geçmeye layık bir ülkeyiz. Yaşasın Türkiye, yaşasın Ayvalık” dedi.