“YÜZÜNÜ ABD VE RUSYA’YA DÖNMEK YERİNE HALKA DÖN”

Nilgün KAYA

Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ayvalık Şubesini ziyaret etti. Gündemi değerlendiren Gürkan, AKP Hükümetine, ‘Yüzünü ABD ve Rusya’ya dönmek yerine halka dön’ diye seslenerek, ‘Afrin’e yönelik propaganda kara propagandadır’ dedi.

‘Sorumlulukların altını çizme ve görevleri birbirine hatırlatma’ ziyaretleri yaptığını belirten Emek Partisi Selma Gürkan’a ziyaretinde Emek Partisi Balıkesir il yönetim kurulu üyesi Mehmet Cemil Tosunoğlu ve Ayvalık ilçe başkanı Musa Metin eşlik etti.

“KENDİ KURDUKLARI ÖRGÜTLERLE SAVAŞIN, TÜRKİYE HALKLARINI İLGİLENDİREN BİR TARAFI YOKTUR”

Yönetim kurulu üyeleri ile birlikte Emek Partilileri karşılayan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Vedat Tekten, yoğun baskı ve sorunlu günlerden geçtiğimizi belirterek, zor günlerin ideolojik farklılıkları geride bırakarak yan yana durarak aşılabileceğini söyledi. Tekten, “Türkiye’yi bir kaosun Orta doğunun, halkların birbirine düşman edildiği, ithal terör gruplarıyla, yerli halkların katledildiği bir ortama sürüklüyorlar. Geçmişte o örgütleri kuranlar ne hikmetse şimdi bu örgütlere karşı savaş verip bunu da milli bir mesele olarak bize yutturmaya çalışıyorlar. Kendi kurdukları örgütlerle savaşın, Türkiye halklarını ilgilendiren bir tarafı yoktur. Tamamen Ortadoğu’da emperyalizmin politikalarına yalakalık yapmanın ötesinde bir şey değildir. Biz bu şiarla üstümüze düşeni yapıyoruz, bunun bedelini de bir şekilde ödüyoruz. Biliyorsunuz içimizde çoğumuz yargılanıyoruz, yargılandık. Mühim olan milletin gözüne korku salıp sesinizi nefesini kesmek ama onlar istedi diye biz susmayacağız boyun eğmeyeceğiz” dedi. Gözaltına alınan ve serbest bırakılan kişiler için geçmiş olsun dileklerini ileten Selma Gürkan, “Bölgede yoğun bir gözaltı oldu. Parti yöneticilerimiz peşpeşe gözaltına alındı ama sadece Emek Partisi üyeleri ve yöneticileri ile sınırlı bir gözaltı değil esas olarak demokrasi, barış, emek güçlerinin gözaltı baskısıyla karşı karşıya kaldığı bir durum” dedi.

“HÜKÜMET SİYASİ İKTİDARINI, ÇATIŞMACI, KUTUPLAŞTIRICI VE SAVAŞÇI POLİTİKALARIN ÜZERİNE İNŞA ETMEYE ÇALIŞIYOR”

Hükümetin baskı ve siyasi politikalarıyla ‘Tek adam, tek parti’ yönetimi esasına göre siyasal rejimi yeniden inşa etmeye çalıştığını söyleyen Gürkan, yargının tek kişinin talimatlarına mahkûm edilmiş durumda olduğunu, eğitim ve sağlık sisteminin tek adam, tek parti rejiminin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden dizayn edildiğini belirterek,  “Kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir Türkiye’deyiz. İmam Hatip okullarının bu kadar artırılması eğitimin eğitim müfredatının içeriğini dinci bir boyutta yeniden yapılandırılması. Kadınlara dönük yasal düzenlemeler kadınların kazanmış olduğu hakları askıya alan düzenlemeler. Bütün bunlar bir siyasal rejimi inşaatının parçaları. Dindar ve Kindar gençlik adı altında yetiştirdiği gençliğin işleyebileceği çeşitli cezaları da sorumsuzluk sınıfına koyan ve sorumsuzluk ve yetkisiz düzenlemesini getiren yasayı da KHK ile çıkarmış oldular. Aslında hükümet çok uzun süredir siyasi iktidarını; çatışmacı, kutuplaştırıcı ve savaşçı politikaların üzerine inşa etmeye çalışıyor” dedi.

“TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ İÇİN YAPILMIŞ BİR OPERASYON DEĞİLDİR”

Gürkan, “IŞİD gibi terör örgütlerinin bombalı saldırılarından sonra Davutoğlu’nun ‘Çok şükür bombalar patladıkça, ölümler oldukça oy oranımız’ açıklaması çok manidardır. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini böylesi bir atmosferde örgütlemeye çalıştı ve terör saldırılarının yarattığı korku ve çekince içerisinde ‘istikrar’ diyerek hükümet kendi siyasi gücünü sağlamaya çalıştı. Diğer taraftan 16 Nisan referandumunu da, bir dönem kendisinin 1. dereceden ittifakı olduğu cemaat yapılanması ile ittifakını sonlandırarak, çatışmacı bir sürece girdi. Kendi içlerinde kavga sürecini başlattılar ve bu kavga sürecinin üzerinden gerçekleşen ve bütün bir ülkenin geleceğini doğrudan etkileyen 15 Temmuz darbe girişimini lütuf olarak görerek buradan, kendi baskılarına meşru bir zemin hazırlamaya çalıştı. İlan ettikleri Ohal ve kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir memleket düzeninde bu süreci daha fazla götüremeyeceğini, yönetemeyeceğini anladığı anda operasyon kararı vererek, bu operasyon üzerinden 2019 seçimlerini örgütlemeye ve bu seçimlerden de karlı olarak çıkmaya çalışıyor. Nitekim bu operasyon kararının üzerinde bu ülkenin, halkının evlatlarının kanı, canı üzerinden oy pazarlığı yapmakta, oy devşirmekte ve bunda da hiçbir sakınca görmemekte maalesef. Biz ısrarla diyoruz ki bu asla Türkiye’nin güvenliği için yapılmış bir operasyon değildir. Türkiye’nin güvenliği şayet tehdit altında ise bu tehdit unsuru hükümetin yanlış politikalarıdır. Tehdidi oluşturan unsurlar hükümetin Suriye’ye dair ülke içerisindeki demokrasiye dair uygulamış olduğu yanlış politikalardır. Bu operasyon kararı bölgede Amerikan karşıtlığı üzerinden gerçekleştirilen bir karar değildir. Tam tersine AKP hükümetinin Suriye politikaları ABD‘yi bölgeye yerleştirmiştir. Irak’taki işgali ile birlikte Amerikan karşıtlığı üzerinden Amerika bölgeyi terk etmişti. Bölgede kendisi kurduğu ilişkilerle etkisini sürdürmeye çalışacaktı. Büyük Ortadoğu Projesini bu kapsamda değerlendirmiş ve Türkiye’yi bu projenin ortağı yapmıştı. Erdoğan’ı bu projenin stratejik lideri yapmıştı ve stratejik ortaklığını bunun üstüne kurmuştu. Irak’ta ters düz olan Amerika’nın bölgedeki varlığı, AKP hükümetinin, siyasi iktidarın yanlış Suriye politikaları nedeniyle, ABD’nin Suriye üzerinden gelip bölgeye yerleşmesinin olanaklarını hazırladı, bu zemini güçlendirdi. Bölgede çok fazla sözü geçmeyen Rusya’nın da Suriye rejimi ile ittifak ederek bölgede bir güç haline gelmesini, hükümetin yanlış politikaları uygulamıştır. Bu nedenle bugünkü operasyon kararı hükümetin açıkladığı gibi Amerikan karşıtlığı üzerinden ya da Amerikan emperyalizmine karşı alınmış bir karar değil, tam tersine bölgede emperyalistlerin politikalarıyla uyumlu, onların çizdiği sınırlar içerisinde ve onların çıkarları çerçevesinde yürütülen bir operasyondur. Bu yönüyle de yalan üstüne kurulan propagandadır. Bu operasyonu ülkenin bölünmesine ve Suriye’nin bölünmesine engel olmak için yürüttüklerini söylüyorlar. Biz de diyoruz ki tam tersine, asıl bu politikalar ülkemizi bölen politikalar olacaktır çünkü bu politikaların sonucunda bu ülkede mezhepçilik körüklenmektedir. Ülkede eşit haklarla farklı kimliklerin varlığı güvence altına alınmadığı sürece bu ülkenin içerisinde halkların kardeşliği temelinde inşa edilmeye çalışılan duygu birliği bölünecek ve bunun üzerinde de ülkedeki bölünmeyi tam da bu politikalar sağlayacaktır. Bu Politikalar aynı zamanda Suriye’nin birliğini sağlayacak politikalar değildir. Suriye’nin birliğini sağlayacaksa bunu Suriye halkları kendisi yapacaktır. Belki çok kritik bir nokta diğer bir nokta Afrin dediğimiz bölge, 2011’den itibaren çok fazla çatışmaların olmadığı sakin bir bölge. Esas olarak İŞİD saldırılarından diğer bölgedeki İŞİD saldırılarından kaçanların sığındığı bir bölge. Afrin’e yönelik yürüttükleri Propaganda kara bir propagandadır. Bu mesele milli bir mesele değildir. Bu mesele Erdoğan’ın ve AKP’nin siyasi geleceğini güvence altına alma operasyonudur. 2019 seçimlerini kazanmayı güvence altına almak için planlanan bir operasyondur. Ortadoğu da paylaşımcı kavganın bir parçası olacak pozisyon tutma ve başka bir yanıyla tüm gericiliğini inşa etmek için halkın üzerinde baskı otorite kurma ve özgürlükleri engelleme aracı olarak kullandığı bir karardır.  Şimdi aksine yönelik operasyonun yanlışlığını ifade eden bu yanlış politikaların gerekçelerini halka anlatmaya çalışan herkes terör suçlusu olarak addedilmekte hükümet tarafından ve bir terör suçlusu gibi adeta yargılanmaya çalışılmaktadır. Oysa biz diyoruz ki; bölgede barışın temel dayanağı esas olarak, bölgede halkların kardeşliğini inşa etmekten geçer. Bölgede emperyalist oluşumları varlığına son vermekten geçer” dedi.

“AMERİKAN KARŞITLIĞI, SIRTINI HALKLARA, HALKIN SEVGİSİNE, HALKIN DEMOKRASİSİNE DAYAMAKTIR”

Hükümete seslenen Gürkan, “Amerikan üstlerini kapatın kapatabiliyorsanız. İsrail’le girdiğiniz ekonomik, ticari ve diplomatik ilişkileri gözden geçirin.  Amerika, Rusya ile girdiğiniz anlaşmalarını iptal edin. Ticari anlaşmaları iptal edin ekonomik anlaşmaları iptal edin. Bütün bunları bu hükümetin yapamayacağı, yapamayacağı açık. Dolayısıyla bu politikaların da emperyalizm karşıtlığıyla ilişkisi yoktur. Halkın Amerikan karşıtlığı duygusunu bilmektedirler. Halkın emperyalizm karşıtlığı duygusunu bilmektedirler. Emperyalizm karşıtlığı deyince 68 gençliği bu ülkenin halkı içerisinde karşılık bulmuştur. Duygu bağları oluşturmuştur ve 68 gençliği bu halkın içerisinde anti Amerikancılığı ve Anti-emperyalizmi mayalandırmıştır. Burun sembolü Deniz’ler olmuştur. İşte o nedenle, kendi geriye dönük yaslanacakları bir kimlik, kültür olmadığı için Erdoğan’ı Denizlere benzetmek gibi bir gaflete düşmüşlerdir. Ancak biz biliyoruz ki dönüp 68 gençliğine baktığımızda; emperyalizm karşıtlığı, Amerikan karşıtlığı başka bir şeydir, sırtını halklara, halkın sevgisine, halkın demokrasisine dayamaktır. Ama siyasete atılırken bile Erdoğan’ın yaptığı gibi ‘Biz Milli görüş gömleğini çıkardık. Artık bölgede ılımlı İslam’ın temsilcisi biz olacağız’. Amerika’nın desteğini ve gücünü alarak siyasete atılması gibi bir siyasetle, anti Amerikancı, anti-emperyalist olamayacağı çok açık. Bu politikaları milli birlik, beraberlik politikası olarak addetmektedirler. Tam tersine bu politikaları milli birlik ve beraberlik politikası değildir.  Bölgede emperyalizmi güçlendiren bir politikadır ve savaş tüccarlarına, savaş barı-onlarını kazandıran, onlara hizmet eden bir politikadır” dedi.

“HÜKÜMET-MHP İTTİFAKININ HALKA VEREBİLECEĞİ EN UFAK BİR VAAT YOKTUR”

Hükümet, MHP ile kurmuş olduğu ittifakı, koalisyonu, ‘bir seçim ittifakı değildir ‘ diye ifade etti. Bizce de bir seçim ittifakı değildir. Baskılar üzerinden, şiddet üzerinden, gerici siyasal yapılanma üzerinden, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması üzerinden rejimi yeniden inşa etmek ve bu standartta bir siyasal rejimin iktidarını birlikte paylaşmak üzere kurulmuş bir koalisyon ve ittifaktır. Bu ittifakın bu ülkenin emekçilerine, işçi sınıfına, bu ülkenin halklarına verebileceği en ufak bir vaat yoktur. Yaşadığımız sorunlara dair, ekonomik, sosyal, demokrasi sorunlarına dair, dış politikada yaşanan sorunlara dair üretebileceği bir çözüm yoktur. Hükümetin bu gelecek ittifakı ve gerici koalisyonu karşısında halkın gücünü ortaya çıkaran, hükümetin kutuplaşma politikalarına karşı eşit haklarla bir arada yaşama kültürünü geliştiren, genişleten bir temelde, bizim başka bir ittifakı uygulamamız, başka bir birlik uygulamamız gerekiyor. Halkın yaşamış olduğu işsizlik, yoksulluk sorununa, siyasi baskılara hak ve özgürlüklerin engellenmesine karşı yargı bağımsızlığı diyerek, laiklik diyerek, işçi sınıfının örgütlenme ve siyaset yapma hakkını güvence altına alınması kapsamında, inanç özgürlüğü kapsamında, demokratik bir Türkiye’nin birliğini oluşturmak gerekiyor.  Demokratik bir Türkiye’nin birliğini, özgür bir Türkiye’nin birliğini,  emperyalist ülkelerden bağımsız, emperyalist politikalardan bağımsız bir ülkenin geleceği ancak halk, emek, demokrasi ve barış güçlerinin birliği ile olacaktır” dedi.

CHP’nin çağrısıyla yürütülen adalet yürüyüşünü çok önemsediklerini söyleyen Gürkan, TTB Merkez Konseyi üyelerinin gözaltına alınmasını da eleştirerek,  “Baskılar karşısında oluşan dayanışmaları da bu ülkenin geleceği için önemli birlikte olduğunu düşünüyoruz. Yerellerdeki demokrasi platformlarının önemli işlevi vardır. Yerel platformları da güçlendirmek gerekiyor” dedi.

“HALKLAR BİR ÇIKIŞ YARATAMAZSA ORTADOĞU DÜN OLDUĞU GİBİ OLACAK”

Ortadoğu’da önümüzdeki süreci de değerlendiren Gürkan, “ABD’nin Rusya’nın gücünün sınırlarının belirlendiği bir süreci yaşıyoruz. Bölgede; Suriye, İran, Irak halkları bir bütün olarak, bu emperyalist politikaların dışında, halkların kardeşliği temelinde, hakların dayanışması temelinde ve demokratik hak ve özgürlükler temelinde bir çıkış yaratabilirler ise şayet, emperyalist güçlerin politikalarını buralarda geriletmiş olurlar. Eğer burada bir çıkış yakalanamazsa şayet dün olduğu gibi bugün de buralardaki farklı kimlikleri kaşınmaya, bölgedeki güçlerin ihtiyacı doğrultusunda mezhep, halklar arası, aşiretler arası çatışmaların yaratılmasına olanak sağlayan bir siyasal zemin hep olacaktır. Ülkemiz açısından bugün varlığını sürdüren önemli sorunlardan birisi Kürt sorunu. Kürt sorunu üzerinde özellikle duruyoruz. Çünkü Türkiye’de emperyalistler tarafından da kaşınan ve Türkiye’nin siyasetinin, siyasetçilerinin kendi politikalarına bunun üzerinden mahkum edilmeye çalışıldığı bir süreci hep birlikte yaşıyoruz ve her dönem bu kullanılmıştır. Bunun kullanılmasına fırsat vermeyeceksek şayet,  bizim bu sorunu kendi ülkemizin kendi iç dinamiği ile ve eşit haklar temelinde, demokratik teamüller çerçevesinde çözülmesi gerekiyor. Yine bölge açısından da bölgedeki farklı halkların, farklı inançların bir arada yaşayabileceği çözümlerin üretilmesi gerekiyor. Afrin’de olduğu gibi. Afrin’de Türkmenler, Araplar, Kürtler, Süryaniler, Ezidiler Nusayriler var. Farklı kimlikler, farklı inançlar var. Bunların bir arada yaşayabileceği bir mekanizmayı oluşumu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu tür oluşumlar eğer bölgede karşılık bulursa,  bölgede demokrasi, halkların kardeşliği güçlenecektir. Eğer halkların iradesi ortaya çıkmazsa bölgede bir güç olma savaşı veren ABD’nin ve Rusya’nın iradesi egemen olacaktır” dedi.